Kimimizin dedesinden, kimimizin babasından, amcasından, abisinden öğrendiği; halkın her kesimince sevilen tavlanın tarihine gelin beraber yakında bakalım.
Türk kültüründe de oldukça büyük bir öneme sahip olan tavla, dünyanın en yaygın halde oynanan masa oyunlarından biri olarak kabul edilmektedir. Ülkemizde en çok kıraathanelerde görülmek üzere yüksek voltajlı bir adrenalin kaynağıdır. Gazoz ısmarlama merasimini de beraberinde getirir.
Tavla Nedir?
Tavla kendine has bir platform üzerinde 2 zar ve 15 siyah, 15 beyaz taşla oynanan iki kişilik bir strateji ve şans oyunudur. Kaynaklarda bu oyun için Osmanlıca ﻧﺮﺩ /nerd/ sözcüğünün de kullanıldığına rastlanılmıştır. Tavla oynarken yapabileceğiniz 4.000’den fazla hamle vardır. Bu yüzden oyunu oynaya oynaya profesyonelleşmek gereklidir. Tavla binlerce yıl içerisinde bir sürü milletle etkileşime girmiş. Bu sayede hem gelişmiş hem de farklı versiyonları türemiştir. Ayrıca dünyanın en eski oyunlarından biridir ve farklı uluslar tarafından sahiplenilir. Tavla Osmanlı İmparatorluğu’nun yükseliş döneminde de yaygınlaşmış ve çok büyük bir önem kazanmıştır. Günümüzde tavla geleneğini Türk devletlerinde rahatlıkla görebilmekteyiz.

Tavlanın Tarihçesi
TDK’ye göre “tavla” kelimesi Türk diline İtalyancada masa anlamına gelen tavola kelimesinden geçmiştir. Tarihi ise Pers İmparatorluğuna kadar uzandığı tahmin edilmektedir. Türklerde ise 1400’lü yıllarda Osmanlı Devleti’nde yaygınlaşmıştır.
Bir rivayete göre, altıncı asrın sonlarında Hint İmparatoru, aynı dönemin Pers İmparatoru’na gizemli bir hediye gönderir. Hediye, içinde bir mektup bulunan bir satranç takımıdır. Lakin oyunun oynanışı hakkında bir açıklama mevcut değildir. Mektupta ise Hint İmparatoru, Pers İmparatoruna adeta meydan okumuştur. Zarfın içinde “Kim daha çok düşünüyor, kim daha iyi biliyor, kim daha ileriyi görüyorsa o kazanır, işte hayat budur” yazmaktadır.
Bunun üzerine Pers İmparatoru, hiç vakit kaybetmeden dönemin en bilgin vezirlerinden birini görevlendirip bu oyunu analiz etmesini ve buna karşılık olarak da yeni bir oyun icat etmesini emreder. Bunun üzerine vezir belirli bir süre çalışarak satranç oyununun tüm taş hareketlerini çözer ve bu bilmeceye bir cevap niteliğinde olan tavla oyununu tasarlayarak imparatoruna sunar. Yine benzer bir mektupla Hint İmparatoruna gönderilen tavla oyununun mesajı ise şöyledir; “Evet, kim daha çok düşünüyor, kim daha iyi biliyor, kim daha ileriyi görüyor ise o kazanır. Ama biraz da şanstır, işte hayat budur...”

Gerçekten de hayatta ne kadar strateji yapılırsa yapılsın şans, hiç de göz ardı edilemeyecek bir etkendir. İşte bu sebeple tavlanın yaratılış hikayesi hayatın ta kendisinden gelir…
Zamana Bir Atıf
Şüphesiz ki tavla icat edilirken zamandan ve astronomiden bol bol esinlenilmiştir. Oyundaki karşılıklı altışar hane 12 ayı, 15 beyaz ve 15 siyah pul ayın 15 gece ve 15 gündüzünü, karşılıklı on ikişer hane de günün 24 saatini temsil eder. Bu yönleriyle tavla hayatın kendisinden birçok olgu barındıran bir oyundur. E o zaman bol şans! Nesine oynuyoruz?
Tebrikler canım