Thursday, July 31, 2025
Ana SayfakültürYabancılaşma Nedir? Marx, Fight Club ve Kafka Üzerinden Derinlemesine İnceleme

Yabancılaşma Nedir? Marx, Fight Club ve Kafka Üzerinden Derinlemesine İnceleme

Marx’a Göre Yabancılaşma Nedir?

Karl Marx’ın yabancılaşma düşüncesi, modern toplumda bireyin üretimle, doğasıyla ve diğer insanlarla kurduğu ilişkinin bozulduğunu öne sürer. Kapitalist düzende emek, insanın kendini gerçekleştirmesinin aracı olmaktan çıkar; bireyin iradesi dışında gelişen bir sürece dönüşür.

Bunu somut bir örnekle anlatmak gerekirse düşünün ki bir ayakkabı fabrikasında çalışan bir işçisiniz. Her gün aynı bant üzerinde sadece ayakkabının tek bir parçasını monte ediyorsunuz. O ayakkabı sonunda bir mağazanın vitrinine koyuluyor, belki yüzlerce kilometre uzakta satılıyor. Siz o ayakkabının ne kadar kaliteli olduğunu, kime gittiğini, nasıl kullanıldığını bile bilmiyorsunuz. Emek verdiğiniz ürün, artık size tamamen yabancı hale geliyor. İşte Marx’a göre bu, işçinin ürettiği şeye yabancılaşmasıdır. Çalışan kişi; emeğinin sonucunu göremez, hissetmez ve bundan bir anlam çıkaramaz.

Marx’ın Yabancılaşma Kuramı: Dört Boyut

  • İlk olarak, işçi ürettiği şeye yabancılaşır. Ortaya çıkan ürün, ona ait değildir. Hatta onun karşısına çıkan, üzerinde söz sahibi olmadığı, ona yabancı bir güç gibidir. İşçi daha çok çalıştıkça bu yabancı nesne güçlenir, işçi ise zayıflar.
  • İkinci olarak, işçinin üretim sürecine yabancılaştığı görülür. Çalışma, yaratıcılıktan çıkar; zorunlu, tekrar eden ve bireyin kendi iradesi dışında şekillenen bir işe dönüşür.
  • Üçüncü olarak, insan, doğasına yani kendi özüne yabancılaşır. Marx’a göre insan yalnızca çalışan bir varlık değil, yaratıcı ve bilinçli bir varlıktır. Fakat kapitalist koşullarda birey sadece temel ihtiyaçlarını karşılamaya odaklanır.
  • Son olarak da insanlar birbirine yabancılaşır. Rekabet, bireyleri birbirine karşıt hale getirir. Dayanışma azalır, güven zayıflar, ilişkiler araçsallaşır.
Karl Marx yabancılaşma

Fight Club: Yabancılaşmanın Sinemasal Yüzü

Bu kuramsal çerçeveyi Fight Club filmi üzerinden düşündüğümüzde, Marx’ın teorisinin sinemasal bir yansımasıyla karşılaşırız. Filmin ana karakteri olan anlatıcı, dışarıdan bakıldığında sistemin başarılı bir temsilcisidir: büyük bir şirket, iyi bir maaş, modern bir ev… Ancak bu görüntünün arkasında ciddi bir bunalım yaşanmaktadır. Uykusuzluk, kimliksizlik ve anlam kaybı… Bunlar, bireyin hem kendine hem yaptığı işe hem de çevresine yabancılaşmasının dışavurumudur.

Karakterimizin işi insanların kazalardaki ölüm ihtimalini hesaplayıp tazminat verilip verilmeyeceğine karar vermek… Yani yaptığı şeyin ne insani bir değeri var, ne de kişisel bir anlamı. Kendisine ait olmayan bir iş, sonucunu görmediği bir süreç… Bu sebeple anlatıcı, işinin anlamıyla bir bağ kuramaz. Bu da üretim sürecinden yabancılaşmasına neden olur. Diğer yandan, evindeki eşyalarla kurduğu ilişki, onun ürüne değil, ürünün ona sahip olduğunu gösterir. Bu nesneler üzerinden kimlik kurmaya çalışır. Bu da hem üründen hem de kendi özünden uzaklaşmayı gösterir.

Filmde Tyler Durden karakterinin ortaya çıkışı, içsel yabancılaşmanın sonucudur. Tyler Durden, anlatıcının bastırdığı yönleri, sisteme karşı öfkesini ve özgürlük arayışını temsil eder. Fight Club, bu anlamda bireyin bedenini, benliğini yeniden sahiplenme arzusudur. Fight Clup, aslında bireyin yeniden bağ kurma çabasıdır. Bireysel özgürleşme isteği ile başlayan ve tüketim kültürüne baş kaldırmayı amaçlayan ‘Project Mayhem’ adlı
hareket, zamanla otoriter bir yapıya dönüşür. Başkaldırının bile bir düzene ve disipline
evrilmesi, Marx’ın kapitalizm eleştirisi ile örtüşür.

Filmin dikkat çekici yanlarından biri, insan ilişkilerinin yüzeyselliğidir. Anlatıcı,
terapilere sahte isimle katılır ve samimi bağlar kuramaz; acıyı paylaşmak yerine bedeninde
hisseder. Bu, insanların birbirine karşı duyarsızlaştığını ve yabancılaştığını gösterir.

Kafka’nın Dönüşüm’ü: Edebiyatta Yabancılaşma

Benzer bir durumu Kafka’nın Dönüşüm eserinde görmek mümkündür. Gregor
Samsa’nın dev bir böceğe dönüşmesi, yalnızca fiziksel bir değişimi değil; toplumsal işlevini
kaybetmiş bireyin sistem içinde değersizleşmesini anlatır. Gregor, çalışamadığı anda ailesi
için anlamsız hale gelir. Bu, bireyin ürününden ve diğer insanlardan yabancılaşmasının çok
açık bir örneğidir.

Gregor’un kendi bedeninden tiksinmesi, kendine yabancılaşmanın sert bir
metaforudur. Üretkenliğini yitirdiği an, ailesinin gözünde yok olur. Sevgi, yerini tedirginliğe,
sonrasında tiksintiye bırakır. Bu durum, ilişkilerin ekonomik değer üzerine kurulu olduğunu
gösterir. Gregor, yaratıcı ya da sosyal bir varlık olamaz. Özünden kopmuştur; o artık sadece
bir “yük”tür.

İki anlatı da farklı dillerde aynı şeyi söyler: Birey, üretim sisteminin içinde hem
emeğine, hem doğasına, hem de diğer insanlara yabancılaşır. Marx’ın kuramsal olarak çizdiği “yabancılaşmış insan” tipi, sinema ve edebiyatta bu iki örnek üzerinden çok daha somut bir biçimde görünür hale gelir.

Nietzsche, Tanrı’nın Ölümü ve Fight Club: Modern Dünyada Nihilizm TIKLAYININZ
Tarihin Tadı: Kahvenin Osmanlı’dan Avrupa’ya Yolculuğu TIKLAYINIZ
Flörtleşmek ve Tinder Yerine Süpermarketlere Gitmek: İspanya’da Mercadona TIKLAYINIZ
Alkolün Yasak Olduğu Dönem Bara Gitmek: Speakeasy’ler TIKLAYINIZ

Kaan Pehlivan
Kaan Pehlivan
Türkçenin yanında İngilizceyi ve İtalyancayı da ana dili gibi konuşan, ayrıca derdini anlatacak kadar da İspanyolca ve Napoletanca bilen genç bir lise öğrencisiyim. Futbol, yemek ve dil tutkunuyum. Bu sitenin kurucusuyum.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Başka Yazılar

Kaçırmayın!